William Howard Taft birilerin zorlamasi sonucu Amerikanin 27. Baskani (1909-13) olmustu. Taft omur boyu Yuksek Mahkeme uyesi olmayi hayal etmisti ama kaderi onu hukuktan ayirip once Bolge Valisi sonra Savunma Bakani ve en nihayet ABD Baskani yapmisti.
Israrlara ragmen ikinci donem baskanlik icin aday olmayi reddetmis ve hukuka geri donmustu. Daha sonraki baskanlardan Harding tarafindan Yuksek Mahkeme Baskanligina ataninca tum hayalleri gercek olmustu.
Taft icin en buyuk onur olan "adalete hizmet" ABD baskanligindan daha onemliydi ve "I don't remember that I ever was President" diyerek tarihteki yerini almisti.
***
Bir fabrikada iscilere kepceyle yemek dagitan ascibasininda, ogrencilerine adil not veren ogretmeninde, cocuklarina esit sevgi dagitan bir anneninde omuzlarinda tasidigi bu adalet duygusu bunu hukukculuk meslegi olarak yapanlara gelince birdenbire soru isaretlerine burunuyor, bu nedenle bu meslege guven ise toplum tarafindan en alt siralara yerlestiriliyor.
Neden?
Cunku, halihazirdaki rejim, "adalet duygusu yuksek" hukukculardan ziyade "devlet"e hizmet edecek, onun ajandasini nakledecek memurlara ihtiyac duyuyor, meslegini universal dogrulara gore yapmak isteyenlere ise Ferhat Sarikaya'nin akibetini layik goruyor.
Liseyi bitirene kadar uyduruk tarih, duzmece bilgiler ve sisirilmis toplum muhendisligi degerleriyle yetisen genclerin cogunun hukuk fakultelerine adim attiklari gun adaletten anladiklari ile universal adalet anlayisinin arasindaki fark cok buyuk. Fakulteler ise "sisteme" hukucu yetistime programi ile duzenlendigi icin bu duyguyu yeterince veremiyor, mezuniyetten sonrada cogu zaman devletin disli carklari arasinda ogutuluyorlar.
Meslegi adalet dagitmak olan kimselerin caresizligi ve zaman zaman hassasiyetsizligi toplumun tum katmanlarinada yansiyor ve adalet istemeyi bile bilmeyen bir toplum haline geliyoruz.
***
Malum, Anglo-Sakson kulturlerinde, ozellikle Ingiltere, ABD, Kanada gibi ulkelerde juri sistemi vardir. Filimlerden, TV lerden izledigimiz bu sistemde kasaba halkinin icinden rastgele secilen 12 kisi adi suclardan siyasi suclara, askeri davalardan tazminat davalarina kadar her turlu davalarda saniklarin suclu yada sucsuz olduguna karar verir. Bu karari verirken kisisel dusuncelerini, kendi siyasi bakis acisini, sanigi canavar gibi sunan medya etkilerini bir kenara birakir ve sadece hukuki gerceklere bakar.
Kisacasi adaleti herseyin ustunde tutar.
Sokaktaki tezgahtarindan en buyuk sirketlerin patronlarina kadar herkesin ayni esit sandalyeye oturdugu jurilerdeki bu uygulama en kucuk dag kasabasindada milyonlarca kisinin yasadigi Manhattan'dada farksiz sekilde uygulanir. Cikan karardan hic kimsenin kuskusuda olmaz. Ve bu toplumlarda adalet kurumuna olan guvenin diger tum kurumlarin ustunde olmasi tesadufi degildir... ana neden; egitim, sosyo ekonomik, kulturel seviyesi ne olursa olsun bireylerin sahip oldugu yuksek adalet duygusunu hazmetmis olmasidir.
***
Hani olaki bu juri sistemini Turkiye'ye adapte edelim diyelim.
Zannediyormusunuzki bir sanik icimizden cikan 12 kisi tarafindan adil yargilansin? Hele hele siyasi veya devlet tarafindan "hain"likle suclanan birisi...
Mumkun degil.
Cunku,
Toplumsal adalet duygumuz nesillerdir vesayet altina alinmis, iradesiyle karar veren vatandaslar olmak yerine "devletin kestigi parmak acimaz" davranisiyla kaderine razi olan yiginlar haline donusmusuz.
Bunu rayina oturtmak yine nesillerce iyilestirmeyle mumkun.
Fakat Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya gibi kimselerin liderligini yaptigi sistemde bunu baslatmak bile imkansiz gibi gorunuyor.
Yazik.